KANTEPE

20 Ocak 2012 Cuma
KANTEPE
Bir Neslin İfadesi


          "Bana bir masal anlat baba" diyemeden başladı benim masalım. Kara bulutlar örtmüştü üstümüzü, sanki halimizi yansıtırcasına. 
          Anamın uykusuzluktan ve kaygıdan şişmiş gözleriyle uyandım güne. Uyanamadım belkide... Evde her zaman ki neşenin olmadığını ancak akşam olduğunda anlamıştım. Akşamın koyu karanlığı  üstümüze çökmeden, göklerin gürültüsü henüz bize ulaşamadan, top güllelerinin gümbürtüsü ulaşmıştı köyümüze.
          Uyanmıştım... Uyanmıştık... Geç kalmışlığımıza, çaresizliğimize uyanmıştık bütün benliğimizle.
          Akşamın koyu karanlığını aydınlatan patlamaların eşliğinde kaygıyla bekleyen analarımız rüzgarın kulaklarında ıslık ıslık çaldığını farketmiyordu, farkedemiyordu bile. Geçmişte yaşanan acılar hissediliyordu dimağlarda.
          Bütün gece bu şekilde geçti. Sabahın ilk ışıkları yeni yeni aydınlatıyordu köyümüzü. Caminin minaresinden bir anonsla açtım gözümü. Okulların tatil edildiğini ve 16 yaşından büyük erkeklerin köy meydanında acilen toplanması gerektiğini bildiriyordu. 
                                                                      ***
          Gözleri gökteki bulutlar kadar yüklü anamla helalleştim ve köy meydanının yolunu tuttum. Uyanmıştım...
          Anamın gözyaşları mıydı yağan yoksa yağmur muydu, anlayamadım. Ömrümün en uzun yolunu yürüdüm Hiç ardıma bakmadan, hep ardıma bakarak... Gözlerimin önünden geçen yollar değil de bir film şeridiydi sanki. Geleceğimi görmeden ilerlerken bedenim, gözlerim geçmişin sayfalarındaydı.
          Yine böyle bir sabahtı, pusluydu hava. Ne olduğunu anlayamadığım bir sahneye uyanmıştı gözlerim. Babamın anamdan helallik isteyip evden ayrılmasıyla uyuduğumda gelecekte aynı sahneye uyanacağımı hiç bilememişim. 
          Babamın ayak izlerini takip etmişim farketmeden. Köy meydanına ulaştığımda bir teğmen köylüye sesleniyordu. Seferberlik ilanını ve 16 yaşından büyüklerin askere alınmasını emrediyordu. Tüm yüzlerde bir donukluk vardı. Kadınların gözlerindeki yaşlar bile donmuştu. Ama bu donukluk dondurucu soğuktan değildi.Teğmen bildiriyi okumaya devam ediyordu. Emre itaatsizlik edenlerin vatan haini ilan edileceğini ve idam edileceği emrini okuyordu donuk çehrelere...
          Emir askerdendi, devlettendi. Ta geçmişten gelen, ecdadın bir emriydi. Kanla sulanmış bu topraklarda emre itaatsizlik edecek namert çıkmazdı, çıkmadı da. Yirmisi onsekizinden küçük, otuzyedi kişi silah altına alındık. 
          En küçüklerden birisi de bendim. Yaşım onaltıydı ama şehadet şerbeti içmeyi arzuluyordu bedenim. Babamın yolundan gitmekti emelim. Ne dondurucu soğuk ne de üstüne yattığımız kar üşütmüyordu bedenimizi, kalem yerine silah tutan ellerimizi.
          Üzerine konuşlandığımız tepeyi destek kuvvetleri gelene kadar canımız pahasına korumamız emrediliyordu. Tam otuz yedi can konuşlanmıştık Boztepeye. 
          Üstten mermiyle karışık yağan yağmur, alttan yağmurun etkisiyle eriyen kar ıslatıyordu bedenimizi. 6 gün 7 gece canımız pahasına korumuştuk Boztepeyi. Tepeden aşağıya su yerine kan akıyordu artık. Boztepenin otuz yedi delikanlısı canlarıyla koruyordu, can veriyordu bu tepeye. 
          Yedinci gece son canı da basmıştı bağrına Kantepe. Destek birlikleri o gece ulaşmıştı, yeni adıyla KANTEPEYE.  Burada can veren  otuz yedi yiğit için analar taş başmıştı yüreklerine. 

          Kantepe bir neslin uyanmasını sağladı o gece ve kazıdı hafızalara şu öğüdü silinmemecesine :
                     
                               "Ey Türk evladı Unutma!... 
                                        Düşmanın çok, dostun TEK, 
                                                  Sen sağ oldukça bu vatan bölünmeyecek... "

                                                                                                              İrfan Çelik

 
© İrfan Ç. | Blogger Blog Templates |